İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Füsun İstanbullu Dinçer, Küresel Salgının Turizm Üzerindeki Etkilerini ve Yeni Fırsatları Anlattı
Turizm endüstrisi; kırılgan yapısıyla, salgın hastalıklardan, doğal afetlerden, ekonomik krizlerden, savaş, deprem, terör gibi öngörülemez olaylardan kolayca etkilenen endüstrilerin başında geliyor. Uzun zamandır dünyanın en önemli gündem maddesi olan COVID-19 pandemisi de turizm endüstrisi üzerinde önemli etkiler meydana getiriyor. Küresel salgının turizm üzerinde yarattığı etkileri, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Füsun İstanbullu Dinçer ile konuştuk.
Etki alanı günden güne genişleyen küresel salgın, turizm sektörüne vurduğu darbe ile dünya ekonomisi üzerinde ciddi sorunlara yol açtı. Kendine özgü nitelikleri bulunan turizm sektörü, turizm hareketlerinin salgın hastalıkların yayılmasına sebep olması dolayısıyla önemli bir sürecin içine girdi. Küresel düzeyde tehdit niteliği taşıyan COVID-19’un etki alanının gittikçe genişlediğini belirten Prof. Dr. Fatma Füsun İstanbullu Dinçer, sürecin başından itibaren tıp bilim insanlarının önerileri ile ülkelerin çeşitli önlemler alarak hastalığın yayılma hızını azaltmaya ve sağlık sistemlerinin çökmesini engellemeye çalıştıklarını söyledi.
“İnsan Olmadan Turizm de Olmaz”
Salgın hastalıkların, uluslararası turizm hareketleriyle daha hızlı yayılmasından dolayı, belli bir süre uluslararası ve ulusal uçuşların iptal edildiğini, sınır kapılarının kapatıldığını ve seyahat kısıtlamalarının getirildiğini aktaran Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, insan ve toplum sağlığının söz konusu olduğu bir dönemde, önlem olarak sosyal mesafe, karantina, sokağa çıkma kısıtlaması gibi tedbirlerin uygulanmasının ve belli bir dönem için turizm hareketlerinin durdurulmuş olmasının doğru olduğunu vurgulayarak, “İnsan olmadan turizm ve turist de olamaz. Ekonomiden, turizmden önce insan sağlığı ve yaşamı söz konusudur. İnsanoğlu; kendisinin, doğanın sinerjik yapısından daha güçlü olduğunu varsaymakta ve teknolojiye bağımlı yaşamaktadır. Ancak doğa/dünyamız bu kadar kirliliği, nüfusu, tahribatı kaldıramadığından; sürdürülebilir özelliğini kaybetme durumuna gelmiştir. Sosyal izolasyon başta olmak üzere birçok faaliyetin/etkinliğin geçici olarak durdurulması/kısıtlanması son derece önemlidir” dedi.
“Salgınlar ile Turizm Arasında Negatif Etkileşim Vardır”
Doğal afet, salgın gibi durumlarda turizme olan talepte düşüşler yaşandığını ve kriz ortamlarının meydana geldiğini aktaran Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, bu tür kaçınılmaz olaylar ile turizm arasında negatif bir etkileşim olduğuna dikkat çekti. Havayolu taşımacılığındaki azalmaların, konaklama tesislerinin doluluk oranlarının düşmesinin, destinasyonların risk taşıyan bölgeler olarak algılanmasının ve turizm ürünlerine talebin azalmasının ekonomik zorluklara neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, turizme katılanların sayısının düşmesi sonucu, işletmelerin söz konusu kaygıları giderici önlemlere yöneldiğini vurgulayarak, “Sosyal mesafeyi korumak ve sosyal izolasyonu sağlamak için; ulaşım sistemlerinde daha az koltuk ayarlaması yapılması; lüks ve zincir konaklama tesisleri yerine butik otellere talebin artması; restoran, kafe gibi yiyecek-içecek işletmelerinde ve diğer sosyal mekanlarda oturma düzeninin değişmesi, mesafelerin belirlenen kritere göre düzenlenmesi, küçük ve orta ölçekli işletme niteliği taşıyan seyahat acentalarının daha fazla desteğe ihtiyaç duyması, süreç içerisinde öngörülen durumlar olmuştur” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, 2019’da Dünyanın En Fazla Turist Çeken Yedinci Ülkesiydi”
“Turizm endüstrisi Türk ekonomisinin dış ticaret açığının kapatılmasında, istihdam sağlanmasında, döviz açığının giderilmesinde önemli paya sahiptir. Salgının çarpan etkisi Türkiye’deki turizm destinasyonlarında diğer endüstrilere göre daha fazla hissedilebilmektedir” diye konuşan Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, 2019 yılında Türkiye’nin, yaklaşık 34,5 milyon dolar gelir ve 52 milyon turist sayısı ile dünyanın en fazla turist çeken yedinci ülkesi olduğunu, 2020 yılında ise önceki yılın rakamlarına yaklaşmanın mümkün olmadığını belirtti.
“İnsanların, Tüketim Alışkanlıklarından Yaşam Felsefelerine Kadar Her Şeyi Sorguladıkları Bir Devir”
Sözlerine insanların turizm sektörüne olan yaklaşımları hakkında değerlendirmelerde bulunarak devam eden Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, COVID-19’un yapısal dönüşümlere ve tüketici davranışlarında değişikliklere neden olacak niteliklere sahip olduğunun altını çizdi. Sosyal mesafe ve sosyal izolasyon kavramlarının tüketicilerin hafızalarına yerleşmiş olduğunu ve insanların seyahatlerinde sağlık, hijyen, güven, temizlik faktörlerini dikkate alarak turizm güvenliği, riskli destinasyonlar, turist sağlığı konularına daha fazla dikkat ettiğini kaydeden Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, tüketicilerin öncelikli olarak turizm harcamalarını kısıtladıklarını vurgulayarak şunları aktardı: “Böyle dönemlerde sağlık ve güvenlik konularında daha temkinli davranmayı seçen tüketiciler, sosyalleşmeden vazgeçerek, turizm/eğlence alışkanlıklarını değiştirirler. İnsanların kalabalık ortamlardan uzak durma istekleri; makro düzeyde toplam tüketim talebinin belli bir dönem düşük bir düzeyde ilerlemesini beraberinde getirir. Bu salgın süreciyle birlikte, insanların tüketim alışkanlıklarından yaşam felsefelerine kadar her şeyi sorgulayacakları bir devir başlamıştır. Söz konusu değişim sürecinin gelecek kuşakları da etkilemesi kaçınılmazdır. Bu süreçte sağlık ve hijyen konularında sertifikaları olan işletmeler tercih edilmektedir. Bilinçli turistler emisyonların ciddi şekilde azaldığı, yenilenebilir enerjilerin kullanıldığı, bireysel ve sağlıklı beslenmenin olduğu, gıda hijyenine önem veren, teması en aza indirgeyen akıllı uygulamaların kullanıldığı, sürdürülebilir bir çevreye sahip bölgelere yönelmektedir.”
“Akıllı Teknolojik Uygulamalar Hızlandırılmalı”
Tüketim öncelikleri değişen ve sağlık kurallarını ön plana çıkaran turistlere yönelik olarak gerek hükümetler gerekse de işletmeler tarafından alınan önlemlerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, söz konusu önlemleri alan ve bunu bir rekabet avantajı haline getiren kurumların ve işletmelerin ayakta kalacağını belirtti. “Mevcut ürün yapısı ile talebin karşılanması mümkün olmadığından; talep daralmasını engellemenin başında işletmelerin, sosyal mesafeyi koruyabilecek ürün geliştirme sürecine uyum göstermeleri zorunludur. Her şey dahil konseptinde kalabalık ortamlar yerine daha az insanın olduğu, sükûnetin paylaşıldığı, mesafenin korunduğu, hastalık riskinin bulunmadığı alanlar ön plana çıkmaktadır. Rekabet edebilirliği artırmak için akıllı teknolojik uygulamaların da hızlandırılması zorunludur” diyen Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, tüm paydaşların ortak olarak iş birliklerini sürdürmelerinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
“Tüketici Sadakati, Sürdürülebilir Rekabet Anlayışı ile Sağlanabilir”
Teknolojiyi etkin kullanabilen nitelikli genç nüfus için istihdam sorunu olmayacağını ve küresel pazarlara düşük maliyetlerle açılmak için, e-ticaretin ve e-hizmet üreticilerinin/e-tedarikçilerin sayısının artacağını dile getiren Prof. Dr. İstanbullu Dinçer şunları kaydetti: “Ekolojik mimari yapıların yer aldığı, akıllı kentlerin ve akıllı temassız sistemlerin olduğu, siparişlerin online verildiği, dijital hizmetlerin yeğlendiği, tek kullanımlık malzemelerin kullanıldığı destinasyonlar varlıklarını sürdürmektedirler. Ürünlerini farklılaştırma yolunu seçen ve uygun fiyat politikası izleyen işletmeler rekabet açısından bazı avantajları yakalayabilir, çünkü tüketicilerin finansman kaynaklarında düşüşler muhtemeldir. Salgın sonrası işletmeler önlerine çıkacak tehditleri fırsata çevirdikleri, uygun stratejiler uyguladıkları ve hükümetler de gelişmelere göre gerekli önlemleri aldıkları sürece, sürdürülebilir ve yenilikçi bir rekabet anlayışı içinde tüketici sadakati sağlanabilir.”
“Davranış Değişiklikleri Pandemi Sonrasında da Devam Edecek”
Sosyal izolasyonun tüketici davranış kalıplarını değiştirir nitelikte olduğunu aktaran Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, gerek ekonomik zorlukların gerekse de hastalık riskinin, insanların tüketim toplumundan uzaklaşarak, tasarrufa ve daha ihtiyatlı harcamaya yönelik bir yaşam süreci içine girmesine neden olduğunu vurgulayarak, kendi kendine yetmeyi öğrenmek durumunda kalan insanların davranış değişiklerinin pandemi dönemi sonrasında da devam etmesinin muhtemel olduğunu sözlerine ekledi.
Turizm Hareketlerine Yönelik Teşvikler ve Önlemler
Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, tüketim özelliği yüksek bir endüstri olan turizm hareketlerinin arttırılması için ülkeler/hükümetler tarafından alınması önemli olan teşvik ve önlemleri ise şöyle sıraladı:
Dünyanın İki Ana Sorunu; Nükleer Savaş ve İklim Değişikliği
Süreç içerisinde eski sorunların yerini yeni trendlerin alacağının ve dijital kuralların gelişimi kadar sosyal diyaloğa da önem verilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, “Geleceğin vizyonu kurgulanırken ve tasarlanırken seçenekler halinde ele almayı gerektiren tüm süreçler göz önünde bulundurulmalıdır. Sosyoekonomik açıdan yeni bir geleceğin tasarlanması gerekmektedir. Salt kâr amaçlı girişimlerin ortaya çıkardığı negatif dışsallıkları yok etmek için, neoliberal politikalar üzerinde yeniden düşünülmelidir. İnsanın doğa ile yaptığı mücadelede, dördüncü kuşak haklar unutulmamalı ve küresel çapta sürdürülebilir yaşam hakkı uygulamasına geçilmelidir. Dünyanın önünde iki ana sorun bulunmaktadır: nükleer savaş ve iklim değişikliği. Bu sorunların üstesinden gelmek için sürdürülebilir ekonominin ve sürdürülebilir yaşamın dengede tutulması gereklidir” şeklinde konuştu.
Birleşmiş Milletlerin 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı
Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 gündemi kapsamında, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı tanımladığını ve bu anlayış çerçevesinde; hiçbir ülkenin kalkınma sürecinin gerisinde kalmamasını sağlamak amacıyla, kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlar olmak üzere üç boyutu üzerinde durulduğunu kaydeden Prof. Dr. İstanbullu Dinçer, gezegeni koruyarak refahı artırmak için söz konusu Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını şöyle aktardı:
Değişen paradigmalar karşısında; ülkelerin kısa-orta-uzun vadede gerekli önlemleri alarak, küresel krizlere tüm paydaşlarla birlikte hazırlıklı olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. İstanbullu Dinçer ifadelerini şu şekilde tamamladı: “Etkili turizm iletişim kanallarıyla krizler çözülmelidir. Büyük veriden yararlanarak dijital veriler değerlendirilmeli, sosyal medya ve yeni trendler izlenmelidir. Hijyen ağırlıklı destinasyon yönetiminde, turizmin etik kodlarına ve tüketicilerin değişen davranış kalıplarına önem verilmelidir. Küresel turizm politikalarında iklim değişikliğine yönelik maddelerin ve emisyonu düşük turizm stratejilerinin yer alması kaçınılmaz olacaktır.”